Reflü Hastalığı Nedir ?
REFLÜ HASTALIĞI
Reflü’nün kelime anlamı “geriye doğru kaçmak” tır. “Gastroözofageal reflü” yü mide içeriğinin yemek borusuna kaçması olarak tanımlayabiliriz. Burada yemek borusuna kaçan mide içindeki muhteviyat asit olabildiği gibi, bazen de on iki parmak barsağından mide içine ve buradan da yemek borusuna kaçan safra ve pankreas sıvıları olabilir. Bu kaçak belli bir sürenin ve miktarın üstünde olunca ciddi problemlere neden olarak önemli sağlık sorunlarına yol açabilir.
Reflü hastalığı günümüzde en sık rastlanılan sindirim sistemi hastalığıdır. Reflü bebeklerde bile olabilmektedir. Fakat en sık 30-40 yaş grubunda ortaya çıkmaktadır. Bebeklerdeki reflü, sıklıkla bebeğin gelişimi ile birlikte ileri tedavi gerektirmeksizin 2 yaşına kadar kendiliğinden düzelir. Düzelmediği ve ciddi sağlık problemlerine yol açtığında ilaç tedavileri dahil, ameliyat dahi gerektirecek tedavi yöntemleri ihtiyaç duyulabilir. Bunun yanı sıra hamilelerin üçte ikisinde de reflü şikayetleri görülebilir ve hamileliğin sonlarına doğru şikayetler artabilir. Doğum sonrası reflü sıklıkla kendiliğinden geçer.
Reflüde görülebilen yakınmalar, ağıza acı su gelmesi, göğüste yanma, göğüs ağrısı, ses kısıklığı, sık farenjit, astım, kronik öksürük, ağız kokusu şeklinde olabilir.
Yenilen yemeğin geriye doğru kaçması, göğüste yanma veya ağrı hissine yol açabilir ki bu durum en çok kalp hastalıkları ile karışabilir. Yemekten sonra yatıldığında veya öne eğilindiğinde geriye kaçış ve göğüste yanma daha belirgindir.
Reflü tanısının konulmasında ilk basamak hastanın şikayetleridir. Ağıza acı su gelen ve tipik yanma şikayetleri olan bir hasta asit baskılayıcı ilaçlardan da yarar gördüğünü söylemekte ise büyük olasılıkla sorun reflüdür.
Tanıda ilk yapılması gereken tetkik endoskopidir. Endoskopi’de yemek borusunda asit tahrişine bağlı bulgular görülebileceği gibi, reflüye neden olabilecek bir mide fıtığı da teşhis edilebilir. Endoskopi, ayrıca kanser için risk oluşturan “Barrett mukozası” varlığını saptanmasına ve buradan teşhis için parça alınmasına olanak sağlar. Ayrıca reflü ile karışabilecek, gastrit, ülser veya kanser gibi hastalıkların ayırt edilmesini sağlar. Yemek borusunda herhangi bir tahriş olmadan da reflü olabilir. Böyle bir durumda reflü’nün ayırt edilmesinde, yemek borusuna kaçan asitin gösterilmesi (yemek borusunun 24 saatlik asit ölçümü), kaçan muhteviyatın katı, sıvı, gaz olmasının saptanması (empedans ölçümleri) veya safralı sıvının kaçışını gösterilmesi (bilitech) gibi yöntemlere başvurulur.
REFLÜ HASTALIĞININ TEDAVİSİ
Reflü tedavisinde, bir takım önlemler ve ilaç tedavisi veya cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Yeni geliştirilmeye çalışan diğer bazı yöntemlerin ise henüz yeterli bir etkinliği ispatlanmamıştır.
Reflü hastalığında alınabilecek bir takım önlemleri sıralayacak olursak:
- Yemekten sonra 3-4 saat süre ile yatmamak ve yatağın başını yükseltmek,
- Öne doğru çok fazla eğilmemek,
- Alkol, bira, kola veya maden suyu gibi gazlı içeceklerin alımını tamamen kesmek,
- Nane, soğan, sarımsak, çikolata gibi gıdaların alımından kaçınmak ve baharatlı veya kızartma tarzında yiyecekler tüketmemek,
- Şişmanlık var ise kilo vermek,
- Sıkı pantolon giymemek ve sıkı kemer kullanımından kaçınmak,
- Portakal, limon gibi asitli meyvelerden kaçınmak,
Önlemlere ek olarak, ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Asit gidericiler, mukoza yüzeyini kaplayarak etki eden koruyucu ilaçlar ve asit salgılanmasını engelleyen etkili bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Önlemlere ve ilaçlara karşın rahatlamayan ya da hayat boyunca bunları uygulamak istemeyip daha çabuk kesin sonuç isteyen hastalarda ise anti-reflü cerrahisi yapılabilir. 8 – 12 haftalık ilaç tedavisi ve bir dizi diyet ve sosyal yaşam önlemi sonrasında rahatlamayan ve reflü şikayetleri devam eden hastalarda ameliyat önerilebilir. Anti-reflü cerrahisi, hastanın şikayetlerini ortadan kaldırmak ve ilaçsız bir yaşam için önerilmeli ve uygulanmalıdır. Ameliyatın başarı şansı ortalama olarak %80-90 civarındadır.
Cerrahi müdahale olarak “laparoskopik (kapalı) reflü ameliyatı” günümüzde kabul gören en iyi yöntemdir. Herhangi bir sorun çıkmadığı takdirde ameliyat sonrası 8 saat sonra hasta, sıvı gıdaların alımına başlayabilmekte ve yine ameliyattan sonraki 18-24 saat içinde taburcu olabilmektedir.
Ameliyattan sonra en çok görülen istenmeyen durum ise, büyük çoğunlukla geçici olan ve daha çok katı gıdalara karşı oluşabilen yutma güçlüğüdür. Böyle bir sorunla karşılaşıldığında, genellikle ortalama olarak 1 ayda kendiliğinden düzelmektedir. Tedbir olarak ameliyat sonrası önce sıvı gıdalarla beslenme başlayıp, yavaş yavaş katı gıdalara geçiş yapılır.
Bazı hastalarda, şişkinlik ve gaz şikayetlerinde artış olabilmektedir. Şikayetleri fazla olanlarda gaz giderici ilaçlar ile önlem alınabilir.
Ameliyat sonrası dikişlerin zorlanmaması için hastaların ağır kaldırmaması, yukarılara uzanmaması, öksürüklü hastalıkların hızlıca tedavisi gibi önerilerimiz olmaktadır.